16 Kasım 2011 Çarşamba

Phyruss in wonderland!

    Sınav dönemini uykusuzluk,kendini bilmezlik,aşırı üşengeçlik(evde bütün işlerden elini eteğini çekme durumu) ve kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek şarkılarla insanları hayatlarından bezdirmek şeklinde geçiren Phyruss,aynı dönemi farklı zamanlarda çok da farklı semptomlarla (evde şiddet,ölümüne sorular sorma … gibi) tamamlamaya çalışan 2 genç yavru ile birlikte kalmaktadır.
     Bu yavrular,dönemin ilk haftasını iyi kötü beraber ruh sağlıklarını korumaya çalışarak başarıyla tamamış ve sınav dönemi için gelen ve son haftasına yetişerek bize iştirak edecek olan Teyzz'i beklemeye koyulmuşlardır.Alınan haberle(Bibi'nin orda yapıp gönderdiği çeşitli ve en sevilen ev yemeklerinin geleceği) birlikte  yemek yapma yelpazeleri çok da geniş olmayan bu 3 öğrenci insanı sabahtan beri ağızlarına bir lokma bile koymaz ve ısrarla Teyzz'in geleceği anı beklemektedirler.'Çayı koyun,geldim' çaldırmasının akabinde evde telaş başlar ve bir anda aşağıda taksi belirir.Sonrası koşuşturmaca,sarılmaca,gülmece,eğlenmece.
     Yarım saat içerisinde 2 bavul dolusu anne yemeğinin saldırılmamış olanları buzdolabına yerleştirilmiş,sohbet muhabbet edilmiş ve ortalık toplanmıştır.Buzdolabına gözleri yuvalarından çıkmış halde bakan Phyruss ve Cens'e ,Teyzz'denbir çığlık kopar:'Hadi kızlar yarın erken kalkıcaz!'…
       İşte bu çığlık önümüzdeki on gün içerisinde erken yatıp erken kalkılacağın,üç öğün düzenli anne yemeği yeneceğinin,her daim toparlı bir odanın ve sürekli eleştirinin sesidir aslında.Aynı zamanda 'bütün ipler bende'nin başka bir versiyonudur:) Çok fazla maruz kalınması durumunda intihar eğilimlerine neden olsa da aslında içten içe hep sevilir,ve hatta uzun süreli yokluğunda özlenir:)
    O değil yaa rüya gibi nasıl güzel bir duygudur o,uzun süredir  gidemedik ama birileri İskenderun'u bizim buzdolabına getirmiş:) Teşekkürler Bibi-Teyzz,yarından itibaren bir kurallar silsilesidir başlayacak :)
     Yaşasınnn! :))

Bayram diyorlar...













Ailelerinden uzakta yaşayan kişiler  en çok da bayram ya da herhangi bir tatilde aileden uzakta almanın burukluğunu yaşarlar.Bizde de böyle oldu sanırım.Arife günü akşam kendimize kurduğumuz mükellef bir sofra ile başlattık kurban bayramını.Ertesi gün anneannemde toplanan tüm aile bireylerinin bayramını telefonda hızlı çekimde kutladıktan sonra sınavları henüz bitmiş olanımız büyük bir özlem içerisinde oturup saatlerce Hülya Koçyiğit'li,Ediz Hun'lu Türk filmlerine  sardı,diğeri internette kendini soyutladı ve kalanı da bayram ertesi sınavları için odasına kapanıp delirinceye kadar eğitime katkıda bulundu.Ve  4 günlük bayram bu şekilde geçmiş oldu.








                          


   





  Hiçbir şey yapmadan evde dolanmak önceleri iyiydi de bizimkilerle konuştuktan ve tüm arkadaşlarımın memlekette olduğunu bildileren iletileri okuduktan sonra her yanımı bir pişmanlık sardı sanki.Zira bizim ailede bayram anneannemin büyük kardeş olmasından dolayı kalabalık ve şenlikli geçer.Önce Şanlı'dan anneannemin uygun gördüğü (en sevdiği) şekerler alınır,onlar teyzem ve dayım tarafından beğenilmez ve eve anneannemin isteği dışında harika ötesi çikolatalar getirilir.Ufak çaplı şeker-çikolata kavgasını genelde anneannem kazanır ve o çikolatalar kimsenin bilmediği(aslında herkes yerini bilir) kuytu,tenha,en akla gelmedik yerlere kaldırılır(anneannem tarafından).Annem kendini kaybedinceye kadar temizlik yapar,anneannem totalde 10 kişiyi geçmeyen tüm aile bireyleri için Çin ordusuna yetecek düzeyde yemek yapar ve son olarak Tiamo'dan Tük kahvesi stoğu yapılır.Ve böylece geleneksel bayram hazırlığımız tamamlanmış olur.Gelenin ardı arkası kesilmediği gibi kahve yapmanın da sonu gelmez,biri gitse de ben tvde türk filmi arayışlarına başlasam fikirleri beynimde fır dönerdi.
   İşte böyle azizim tüm bayram boyunca ölümüne Hülya Koçyiğit-Türkan Şoray izledim ama gel gör ki hiç tat almadım.Belki de Firuş olmadığındandır:S
   Demek ki neymiş Phyruss'un sonraki bayram dileği evde kahve mesaisinde olmakmış:))








gastronomi-1



   Havalar son birkaç gündür ciddi anlamda bozdu.E haliyle tüm bu programı yaparken hesaba katmamıştık bu küçük ayrıntıyı.Bir de bu yağmura soğuk da eklenince çoğu kişi haklı olarak satışı koydu(kimi bu havada çıkmak istemedi,kimi Cumartesi dolayısıyla çalışıyordu kimi de istanbulu gezmekten yorulduğunu söyledi).Kalan sağlar bizimdir dedik ve akşam plana son kez göz gezdirdikten sonra(biraz da geç uyumanın etkisiyle) ertesi gün ilk aykırılığımı yapıp geç uyandım.Değil Üsküdar'a gitmek,mutfağa bile gidesim kaçmıştı zira başımı sıcacık yorgandan çıkaramıyordum bile.Zaten pencereme dışarıdan vuran yağmur damlaları,yanmayan kalorifer peteği ve çalışma masamın üzerinde asılı duran karlı İstanbul manzaralı posterim de bulunduğum durumu baya bir köstekliyordu.Nereden geldi bilmiyorum ama yağmurlu havada yürüme fikri ağır bastı ve başladım en kalın giysilerimi aranmaya.Yaklaşık yarım saat kadar süren montumu arama girişimlerim annemin yardımıyla sonuca ulaştı.Annemin ona montumu sorarkenki tepkisini  garipsediğimi hatırlıyorum( -Anne,dışarıda deli gibi yağmur ve rüzgar var,üstelik hava da soğuk!...-Soğuk mu?E burda biz yanıyoruz kızım,klimalar açık-Yok artık!:S) Böyle işte...:S Ufak çaplı bir mont operasyonundan hemen sonra kış günlerimin kadim dostu şemsiyemi de yanıma alarak düşüyorum yollara.
    Üsküdarda buluşucaz.Bu yakadan bir ben gidiyorum.Kısa bir an motor mu vapur mu diye düşünürken vapurun daha 20 dksı olduğunu gördüğüm gibi atlıyorum motora.Her zamanki gibi cam kenarı.Eminönü-Üsküdar arası tost,çay falan satıyorlardı keşke Beşiktaş'tan da olsaydı şeklindeki fikrimi mesafenin kısalığına bağlayarak bu mevzuuyu da kapatıyorum kendimce.Hareket ederkenki çarpan dalgalara bakıyorum da gözümü korkutuyor sanki,oysa daha önce çok daha kötü hava ve deniz şartlarında motorla karşıya geçmişliğim vardı.Karşıda yağmur daha yoğun yağıyor gibi geldi.Arkadaşlar da arıyor,taksidelermiş.Onları beklerken yağmurdan  kaçıp saçakların altına sığınan insanlara takılıyor gözlerim.Çoğu kişi benim gibi buluşma yeri olarak seçmiş orayı,onlar  2-3 dakikada bir saatlerine bakıp  birilerini beklerken-muhtemelen bikaç kişi de yağmurun dinmesini bekliyordu- ben de kafama göre hikayeler yazıyorum başrollerinde kendilerinin olduğu.Çok geçmeden görüyorum karşıdan gelen iki güzel insanı ve böylece turumuzun tek kişilik kısmından çok kişilik kısmına doğru level atlıyoruz hızla.

 ...
 

P.s:
1-15.10.2011 tarihinde gerçekleşmiş olan bir gezi, çeşitli nedenlerden dolayı( vizeler,üşenmeler,…) nasıl geç yazılır?Buyrun işte canlı örneği :))
      
2-Yazı uzun olduğundan 3 part şeklinde yayınlayacağım...


 

3 Kasım 2011 Perşembe

Sınavlar bitti, tatil geldi diyorlar Phyruss ne dersin?

 

                              
      

Allahhhh derim ne diyebilirim ki :))

    Akşam eve geldiğim gibi kötü alışkanlıklarıma geri dönüş yaparım 2 hafta boyunca ertelediğim her şeyi yapmama izin veriyorum,tamamdır!

    Öncelikli planlarım arasında  gece boyunca yeni aldığım kitaba sarıp, yarın sabah değil de öğlen uyanmak,evden bir kaç gün boyunca ekmek almak için bile olsa çıkmamak,çikolataya ara vermek, kahveden uzak durmak var.





                              





    Ee azizim hiçbir şey sınav haftasındaki gibi çekici gelmiyor sonuçta ama, bilmiyorum belki yine odamın şeklini değiştiririm ,takip ettiğim dizilerin bitiremediğim sezonlarını indirip arşive atarım,gastronomi gezilerimizin yeni rotalarını  belirleyebilirim.Veee o kadar zamandır kağıtların üzerinde kalan ilgiden mahrum,boynu bükük karalamalarımı düzenleyebilirim(gerçi çok birikti, tarihler baya karıştı ama…Gastronomiyi bile atamadım).




                                





   




Dediğim gibi ya hiçbir uyku ertesi gün sınav varkenki(özellikle 2 tane olursa) kadar tatlı gelmese de, hiçbir müzik ders arasında kaçamak dinlemek kadar zevk vermese de 5 güne zorla sığdırılan sınavların intikamını alır bu Schülerin:)



     Hadi bakalım...